SON DAKİKA

3 Temmuz 2015 Cuma

Kemal Sunal’ın siyah-beyaz tarihi



Kemal Sunal, bu yıl dördüncüsü düzenlenen Malatya Film Festivali kapsamında anılıyor. Usta adına halk ödülü verilecek, sergiler açılacak, söyleşiler düzenlenecek. Festival öncesi eşi Gül Sunal, ustanın çocukluğunu, gençliğini, tanışma hikâyelerini ve aile hayatını ilk defa yayınlanan fotoğraflarıyla anlattı.
“Bir starla evli değildim. Kemal’le evliydim. Kapısını kendi açan, arabasını kendi kullanan, çocuklarına bağlı, eve asla iş getirmeyen, gözleriyle konuşan bir adamla...” Böyle anlatıyor usta oyuncu kemal sunal’ı eşi Gül Hanım. Sonra birden hayatımızdan çıktı gitti, diyor: “13 yıl oldu. Acısı geçmedi, geçmiyor. Filmlerini bile izleyemiyorum.”
Sonra aile hayatını anlatıyor. Milyonları güldüren komedyenin çocukluk hikâyesini, nasıl bir eş, nasıl baba olduğunu... Anne-babasıyla olan ilişkisinden bahsediyor, lisede yaptığı yaramazlıklardan, tanışma hikâyelerinden, düğün töreninden, rollere hazırlık sürecinden... Bilinmeyen birçok şeyden bahsediyor: Sunal bir filmde rol alırken oynadığı rolün kostümleriyle evde gezermiş. Misafirliğe de o kostümlerle gidermiş, eğlence mekânlarına da. Çok titiz bir oyuncuymuş. Filmlerde giydiği kostümleri, aksesuarları saklamış hep. Şabaniye, Katma Değer Şaban, Hababam Sınıfı, Süt Kardeşler, Şaban Oğlu Şaban, Postacı vb. birçok filmdeki kostümler, tiyatro yaptığı günlerden bu yana biriktirdiği bıyıklar, tesbihler, aynalar duruyormuş evde. İlkokul karnesinden yıllar sonra üniversiteye kabul gördüğünde bankaya yatırdığı harç makbuzuna kadar her şey. Daha fazlasını Gül Sunal, ilk defa yayınlanan fotoğrafları eşliğinde anlatıyor.
Sünnet düğününde annesi ve kardeşiyle. Kemal Sunal sağda.

1- Anne, babası da çok komik

“Kemal; dedesi, amcası, teyzesi ve Malatya’dan gelen diğer akrabalarıyla İstanbul Küçükpazar’da bir evde büyümüş. Babası Migros’tan emekli, annesi ev hanımı. Yüksek gelirli bir aile olmamasına rağmen güzel yaşamışlar. İki kardeşiyle beraber okumuş. Babası da, annesi de çok komik insanlardı. Şaka kaldıran, sıcak, birbirini kucaklayan bir aileydi. Birlikte oturmadık ama Kemal’i kaybedene kadar bütün bayramları, yılbaşlarını beraber geçirdik. Ali ile Ezo da (Sunal’ın oğlu ve kızı) onlardan ayrı kalmak istemezdi. Eski günlerim çok kötüydü dediğini hiç hatırlamıyorum. Hep güzel şeylerden bahsederdi. Sade yaşamı seviyordu.”
Babasıyla Kurban Bayramı sabahında. Sunal ortada, baba önde

2- Gözleriyle her şeyi anlatır

“Bayramdan bayrama elbise sahibi olduğumuz bir çocukluk yaşadık. Sabahın köründe kalkar, başucumuzda duran elbiseleri giyerdik. Kemal de böyle yaşadı. Duruma göre hareket etmeyi bilen biri olduğu için çocuklarına o günleri hatırlatmazdı. “Senin yaşında evim, arabam mı vardı?” cümlesini hiç duymadım ondan. Onlarla güler, eğlenirdi ama otoriteyi de elinden bırakmazdı. Çocuklar büyük bir hayranlıkla babalarına bağlıydı. Bizim dönemimizde dayak yemek bir ritüeldi. Komşunun kızı, teyzenin çocuğu herkes dayak yiyordu. Kemal de babasından dayak yemiş. Ancak tavırları, bakışlarıyla yumuşak bir babaydı. Gözleriyle her şeyi anlatır, sözle bile dövmezdi.”
Gençlik yıllarından…

3- Haylaz arkadaşlarıyla sınıfta kaldı

“Liseyi çift dikişlerle bitirdi Kemal. Haylaz mı haylaz 15-20 kişilik bir arkadaş grubu varmış. Biri dersten kalınca hepsi sınıfı tekrar ediyormuş. Öğretmenleriyle tanıştığımızda ‘Yaramazlardı ama hiç kimseye saygısızlık ettiklerini görmedik. Onlara kızıp öğretmenler odasında çok güldüğümüz olurdu.” diyorlardı. Sınıf tekrarlarının sebebi Kemal’in tembelliği değil yani. İyi bir gözlemci olduğu için filmlerinde buradan, aile içinde yaşadıklarından bir hayli beslendi.”
Eşi ve oğluyla…

4- 2,5 yıl mektuplaştıktan sonra evlendik

“Onu Tatlı Dillim filminden sonra Ankara’da tanıdım. Babam üst düzey bir devlet memuru olduğu için bize sürekli davetiye gelirdi. Annemle beraber tiyatroya gittik, en öne kurulduk. Deve Kuşu Kabare’de hiç konuşmadan oturduğu bir sahnesi vardı. Orada göz göze geldik. Hatta annem, ‘Ne yapıyorsun?’ der gibi beni dürttü. Oyun bitti, evimize gittik. Birkaç gün sonra arkadaşların evindeki bir toplantıda Kemal ile tanıştık. Arada yine bir elektrik oldu. Zannedersem görür görmez âşık oldum. Sonra randevulaştık. Ertesi görüşmeye gelmedi. Otelden çıkamamış bir türlü. ‘Gitsene, kız seni bekliyor’ diye diretmiş arkadaşları. Gelmeyeceğini anlayıp hesabı ödemeye giderken baktım geldi. ‘Nerede kaldın?’ diye sordum. Aileden biriymiş gibi sorduğum o soru onu çok etkilemiş. Oturduk, sonrasında Çankaya’dan aşağıya el ele yürüdük. Ertesi gün İstanbul’a döndü. 2,5 yıl mektuplaştık. Çok az yüz yüze görüştük. İstanbul’dan Ankara’ya geldiğinde evden çıkıp görüşemediğim zamanlar oluyordu. Şimdiki gibi flört falan yok. İstanbul’a teyzeme geliyordum. Oyunlardan sonra yarım-bir saat bir yerde çay içme şansımız oluyordu. Sonra ‘Annemler Ankara’ya gidiyorlar’ dedi bir gün. ‘Aaa ne güzel. Nereye?’ dedim. Seni istemeye deyince çok sevindim.”
Nikâhtan… 1975

5- Paramız olmadığı için düğün yapamadık

“İlk Hababam’ı çektikten sonra Beyoğlu Evlenme Dairesi’nde evlendik. Nikâh şahidimiz Ertem Eğilmez ile Kemal’in eniştesiydi. Paramız olmadığı için düğün yapamadık. Düşünün yani star olarak anılmaya başladığı dönem... O yüzden birinci evlenme yıldönümümüze bütün sevdiğimiz dostları çağırmıştık, düğün gibi olmuştu.”
Halit Akçatepe ile Süt Kardeşler setinde

6- Evde kostümleriyle gezerdi

“Çekimler sırasında kostümleri üzerinden çıkarmazdı. Çiçek Bar’a da bekçi kıyafetiyle gittiği olurdu, misafirliğe de. Üstünü değiştirmeyi pek sevmezdi. Yıkamak için çıkarırdı, sonra yine giyerdi. Rolden hiç çıkmazdı. Ben de sormazdım niye üstünü değiştirmiyorsun diye. Çok titizdi Kemal. Aksesuarları, kostümlerini, düşük not aldığı karnelerini, üniversiteye tekrar kabul edildiğinde yatırdığı paranın makbuzunu saklamış. Kendine, yaptığı işe o kadar değer verirdi ki anlatamam.”
Eşi, kızı ve oğluyla…

7- Hiçbir setine gitmedik


“Ezo’nun mezun olduğu gün Ali lise, Kemal üniversiteyi bitirmişti. Ben de bir ortaokuldan diploma aldım, aile boyu kutlama yaptık. Çocuklar küçükken babalarına gösterilen ilgiyi anlamlandıramıyorlardı. İnsanlar sürekli fotoğraf, imza istiyordu. Ancak bildik yerlere gidebiliyorduk. O yüzden çocuklar babalarıyla parka, maça gidemediler. Ali maça gidecek yaşa geldiğinde arkadaşına rica etmiş, onunla göndermişti. Kendisi götüremediği için çok üzülmüştü. Kemal yılın 2-3 ayı çalışır, geri kalan zamanını ailesine ayırırdı. İşinden döndüğü zaman işle ilgili pek konuşmazdı. Sette olup biten hiçbir şeyden haberimiz olmadı. ‘Orası bizim yatak odamız’ derdi. Her akşam Çiçek Bar’a giderdi ama ben gitmezdim. Ne merak ederdim, ne de o beni davet ederdi. Şener Şen’le ailece sürekli vakit geçirirdik. Florya’daki yazlığına giderdik, içinde sinema geçmeyen koyu sohbetlerimiz olurdu.”

Yorum Gönder

 
Copyright © 2013 HaberTag
Design by FBTemplates | Distributed by Kaizentemplate.